26 Şubat 2011 Cumartesi

Akademide Kürt olmak

Zaman, 26 Şubat 2011


Bir süredir gazetelerden bir profesörlük macerası okuyoruz. Türkiye'nin en önemli sosyologlarından biri 'Nasıl Profesör Olunur?' başlığıyla derdini anlatmaya çalışıyor.
Bunu yaparken ne kişisel bir iddiası var, ne de başka bir hesabı. Belli ki yaşananları kamuoyunun bilmesini istiyor. Çünkü yaşanan sadece kendisini ilgilendiren bir abeslik değil. Toplumun tamamına sirayet eden önyargıların elit çevrede ve akademiyada nasıl kabul gördüğünü gösteriyor. İbret verici bulduğum bu durumun öznesi olan Mesut Yeğen'i kitaplarından tanıyorum. Sadece Kürt sorunu değil, pek çok başka konuda da kafa yoran, makaleler, kitaplar yazan bir akademisyen. Bana kalırsa Kürt sorunu üzerine sarf edilmiş en ciddi, oturaklı tezleri ortaya koyan akademisyenlerden biri. Mesut Yeğen'i diğer meslektaşlarından ayıran, içerden konuşması. İçinden geldiği toplumun tarihsel, kültürel kodlarını, sosyolojisini doğru okuması.
Ama bir şans olarak değerlendirilmesi gereken bu özelliği onu akademide yalnız bırakıyor. Kariyerinde önüne engel olarak çıkarılıyor.
Mesut Yeğen, ODTÜ'de tamamına ermeyen profesörlük macerasının kendince sebeplerini ortaya koyan bir fotoğraf sundu gazetelerde.
Şunu söylüyor: Daha profesörlük jürisinin oluşturulmasından başlayarak ayrımcılığa ve haksızlığa uğruyor. Başka hiç kimse için istenmeyen şartlar prosedür ihlal edilerek kendisinden bekleniyor.
Ve bu ayrımcı uygulamanın neticesi olarak oluşturulan jüriden çıkan karar, Yeğen'in profesörlük kriterlerine sahip olmadığını söylüyor.
Jürinin süslü sebepleri az değil. Ama Mesut Yeğen'in içine asıl dert olan, jüri tarafından 'ilkel milliyetçi' olmakla itham edilmesi.
Sözüm ona sadece Kürt meselesi hakkında araştırma yapan, çalıştığı alana bakışı ilkel, etnik milliyetçi reflekslerle belirlenen biri olduğunu iddia ediyorlarmış.
İnsana pes dedirten de tam burası! Türkiye'de yaşıyorsunuz, ülkenin en önemli sorunu olan meselede on binlerce insanınızı kaybetmişsiniz ve koca akademiyada bu sorun üzerine yazılmış adamakıllı tek bir eser yok. Hasbelkader bu konuda kalem oynatan, samimiyetle araştırma yapan bir akademisyeni de 'ilkel etniklik' yapmakla suçluyorsunuz.
Bazıları 'evrensel' olduklarını zannederken memlekette kan akmaya devam ediyor. Evrensellik iddiasının köklerini insan hayatına verilen değerden alması beklenir. Batı demokrasilerinin, demokratik değerlerinin temel referansı da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'dir!
Elit akademiya mensuplarına belki de şu soruyu sormak gerekiyor: Yaşadıkları başkentin ürettiği ve çözemediği Kürt sorunu hakkında 'ilkel milliyetçi' olmayan kaç çalışma yapmışlar?
Kaç tanesi akademik ahlak ve sorumluluk duygusuyla Kürt sorununu anlamayı dert edinmiş?
Ama şu bir gerçek; kendinizi etnik milliyetçi olmamakla tanımlayıp, evrensel ve demokratik değerler açısından objektif bir yere yerleştirmeye çalışırken düştüğünüz ayrımcılığın makyajları artık dökülüyor. Diğer deyişle artık yara dikiş tutmuyor.
Bırakın akademisyen tedirginliğini, sıradan üniversite öğrencilerine verilen derslerde bile Türkiye'nin en önemli meselelerinin kıyısından köşesinden geçilmiyor. Türkiye'nin gençleri ya kişisel ilgileriyle ya da üniversite sonrası kişisel çabalarıyla bu 'steril' ve 'ayrımcı' zihniyetten kurtulabiliyor.
Samimi bir ilgiyle hareket eden bir akademisyenin, zorluklarla karşılaşması da ancak burada görülecek hastalıklardan biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder